14 Nisan 2017 Cuma

Yüzyıllık Göç



    Mezopotamya’nın kadim halkı olarak bilinen ve köklerinin beş bin yıl önceye kadar uzandığı söylenen Süryaniler aslında o topraklarda uygarlığın gelişmesini sağlayan ve bu kültürün yayılmasında önemli rol oynayan bir halktır. 1.Dünya Savaşı sırasında Süryaniler Mezopotamya bölgesinden göç etmek zorunda kalmış ve 1915 yılında alınan bu göç kararıyla birçok Süryani ana vatanlarını bırakıp göç etmiştir.

   Yıllar önce Süryanilerin Seyfo katliamı olarak adlandırdıkları olay sonrası ailesi Suriye’ye göç etmek zorunda kalmış, yüzyıl sonra da Suriye’deki iç savaş nedeniyle yine göçe zorlanan Süryani bir aileyi haberimde izleyeceksiniz.



   Peki Süryanilerin sesi olan Tuma Çelik bize bu göç ve Süryani tarihi hakkında neler anlatmış ona bir bakalım…
    Sabro Gazetesi Genel Yayın Müdürü Tuma Çelik, 1964 Midyat doğumlu. 1974’te ilk olarak     Türkiye’ye daha sonra da İsviçre’ye göç etmiş. 2010 yılında  İsviçre’den de Türkiye’ye geri dönüş yapmış.  Sabro’nun anlamının umut olduğunu bize özellikle belirtiyor. "Umut, çünkü hala umudumuzun var olduğunu anlatmak için", diyor. Türkiye’de Süryanilerin var olduğunu ve bizlerin sorunlarını ve taleplerimizin olduğunu anlatmak için bu gazeteyi çıkarttıklarını söylüyor.

   “Gazetede farklı kimliklerden yazarlar bulunuyor yani herkes Süryani değil. Bizim çabamız aynı zamanda etrafımızdaki halka Süryanileri tanıtmak”, diyor. Tuma Bey’in  bu konular hakkında çeşitli kitapları da bulunmakta. Kendisi Süryanilerin umutlarını ortaya koymak ve onları anlatmak için çeşitli çalışmalar da yapıyor.

 “SEYFO KATLİAM DEĞİL, SOYKIRIMDIR”
     
    Seyfo’yu çoğu Süryani gibi katliam olarak değil de soykırım olarak görüyor. Geçmiş dönemde Süryanilerin hiçbir örgütlenme ve askeri gücü olmadığını bu yüzden bu olayları soykırım olarak adlandırdıklarını söylüyor. Sadece Süryani ve Hristiyan oldukları için bu saldırıya maruz kaldıklarını ve var olan 700 binlik nüfustan yaklaşık 200 bin civarında nüfuslarının kaldığını söyleyerek ekliyor; "Bu yok olan nüfusun büyük bir çoğunluğunun göçe zorlandığını, bir diğer kısmının da müslümanlaştırıldığını tahmin ediyoruz. Bu olayların hala düşünce olarak var olduğunu da dile getiriyor. Hala inkar edildiğini ve mantık olarakta devam ettiğini ekliyor", Çelik.

  “1928’te Süryanilerin Mardin ve Diyarbakır da bulunan okulları kapatıldı. Süryanilerin yok olduğunu, onların kimliklerini inkar ederek bunun hala devam ettiğini düşünüyoruz. Bu güne kadar Süryani nüfusunun giderek yok olmasını da buna bağlıyoruz. 1918’ler de var olan 200 bin Süryani nüfusu bugünlerde 20 bin civarına düştü. Bu da bizlere soykırımcı mantığının devam ettiğini düşündürüyor. Biz bu olayların bir daha gündeme gelmemesini, 1915 ile yüzleşilmesini, o acıların bir daha yaşanmamasını ve Türkiye halklarının ortak bir gelecek konusunda barış içerisinde yaşamasını istiyoruz.” diyor ve özellikle belirtiyor Çelik; "1915 olaylarında Süryanilerin adının pek fazla geçmemesi onların sesinin çıkmamasıdır."

   1915’in hala devam ettiğini söylüyor. Süryanilerin 1915’te bir travma yaşadıklarını ve kapalı toplumlarını daha fazla kapalı hale getirdiklerinin altını çiziyor. Kilise örgütlenmeleri de ortadan kaldırılınca seslerini duyurabilecekleri bir ortam kalmıyor. Osmanlı zamanında Ermeni ve Rum olarak Hristiyanlar iki toplum olarak ele alınıyor. Süryaniler de bu Ermeni toplumların içinde bulunuyor. 451 yılında Doğu ve Batı olarak kiliseler ayrışıyor. Gıbti olarak adlandırılan Bugün Mısırda yaşayanlar ve Ermeniler Doğu kiliselerini temsil ediyor. Kalkedon Konsilili’nin kararlarına karşı çıkıyorlar. Osmanlı devleti Anadolu’yu topraklarına kattığında Ermeni milletine; Kadıköy Konsili karşıtlarını, Rum milleti içerisine de; Kadıköy Konsili taraftarlarını yerleştiriyor. Böylelikle Süryaniler ve Ermeniler aynı kimlik adı altına alınıyor.


 Yeşilköy Süryani Kilisesi ayini Papaz karşılanırken kilise ahalisi

   “Burada neden Ermenilerin adı altında toplandığı sorusu akla gelebilir; sebebi  Süryanilerin kırsal bölgelerde yaşıyor olmaları ve İstanbul da bir temsilliklerinin olmamasıdır. Merkezden uzak yerleşim yerlerinde bulunuyorlardı.  Dolayısıyla 1915’te yapılan araştırmalarda Ermeni ya da Süryani olarak değil Hristiyan olarak ele alınıyordu. Bu yüzden de Süryaniler geri planda kalıyordu. Seslerini de duyuramadıkları için otomatik olarak 1915 olayını herkes Ermeniler üzerinden okuyor, duyuyor, biliyor.” diyerek sözlerine ekliyor, Çelik.

“BEN BİREY OLARAK KADERİ TANIMIYORUM”

   “İnsanın karşılaştığı bütün olayların, içinde bulundukları planlamalar çerçevesinde yaşandığını ve insanın başına ne geliyorsa bunun kaynağının kendisi olduğunu belirten Çelik, bize Suriye’den göç eden Süryani kesim hakkındaki düşüncelerini anlatıyor.

   Olaya kader olarak bakmadığını, ifade ediyor. 1920’lerden sonra yaşanan göçler için Süryanilerin kendilerine en yakın bulduğu yerlere göç ettiğini söylüyor.

   “Bu bölgeler aslında hiç bilinmedik yerler değil, aksine sınır bölgelerinde bulunan Süryani köylerinin olduğu yerleşim yerlerine gitmişlerdir. Göç etmelerinin kaynağının baskıdan ziyade o bölgelerdeki insanların Süryani olmasından kaynaklanmasıdır.”diyor, Çelik.

   Suruç bölgesinin aşağısında bulunan Mabuk köyü Suriye sınırları içerisinde bulunuyor. Bu iki bölgenin arasında din, dil, tarih bakımından hiçbir ayrım yok ikisi de Süryani köyü. Fakat siyasi gelişmeler çerçevesinde bölünerek farklı iki yer olarak adlandırılıyor. Tuma bey, insanların oralara giderken farklı bir yere gittiklerini düşünmediklerini ancak siyasiler tarafından coğrafyaların ayrımlaştırıldığını, söylüyor.


Kara kalem çalışması yaparken Abdülnur Bey; "Suriye'de doğup büyümüş olmama rağmen, Türkiye'ye geldiğimde kendimi hiç yabancı hissetmedim", dedi.

“GÖÇÜ BİR KURTULUŞ OLARAK GÖRÜYORLAR”

    Mezopotamya’nın çeşitli bölgelerinden zamanında Suriye’ye göç eden Süryanilerin şuanda çıkan iç savaş nedeniyle geri ülkelerine döndüklerini bu haberimde izlediniz. Bu konu hakkında Çelik; Süryanilerin geçmişten gelen bu travma nedeniyle göçü bir kurtuluş olarak gördüklerini söylüyor. "Sabro Gazetesi’nin ve Türkiye’deki diğer Süryani topluluklarının ortaklaşa düzenlediği Turabdin’de bir dayanışma kampanyası çerçevesinde Avrupa ülkelerinde seminerler düzenliyoruz", diyen Çelik, Süryanilerin sesini duyurmaya devam edeceklerini belirtiyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder