Tarihin tozlu sayfalarından günümüze kadar uzanarak köklü bir geçmişe sahip olan Süryaniler, bu zamana kadar kültürlerini ve inançlarını koruyarak, her şeye rağmen ayakta kalmışlardır. Şimdi bu tarih sayfasını biraz aralayalım...

Mor Gabriel Manastırı Mardin'de bulunan dünyanın en büyük Süryani Ortodoks Manastırıdır. Fotoğraf: Seyit.47
Süryaniler
eski adlarıyla Suryoyolar, genellikle Mezopotamya bölgesine yerleşmişlerdir ve
kökenleri 5000 yıllık uzun bir geçmişe
dayalıdır. Yaşadıkları bölgede Hristiyanlığı kabul edip çeşitli zorluklara
göğüs germiş ve günümüze kadar varlıklarını sürdürmüşlerdir. Süryanilerin
köklerinin nereden geldiğine dair farklı görüşler bulunmaktadır. Bunlardan biri
Aramilerdir. konuştukları Aramice'ye Süryanice demeye başlamıştır. O dönemde
Süryaniler ile birlikte bölgede yeni benimsenen Hristiyanlık inancı
özdeşleşmiş, biri anılınca diğeri peşinden gelir olmuştur. Bir diğer görüş ise
köklerin Asurlulardan geldiğini savunur. Aslında bu iki görüşün de ortak bir
paydada buluşması gerekir çünkü Süryanilerin kökeni tüm eski Mezopotamya
halklarına dayanır. Görüşlerin farklı olmasının asıl sebebi, Süryanilerin kendi
özelliklerine sahip olmalarını istemeleridir. Şöyle ki Asurlulardan
geldiklerini düşünenler siyasal bir toplum olduğunu savunmakta; Aramilerden
geldiklerini düşünenler ise inançlarına bağlı bir toplum olmasını arzu etmekte
ve buna bağlı olarak toplumda düzeni sağlamaya çalışmaktadır.
Aslına
baktığımızda Asur ve Arami diye bahsedilen halk aynıdır. Bu halk Eski
Mezopotamya kültürünü taşımaktadır. Sadece isimler bölgelere göre değişiklik
göstermektedir. Hristiyanlığa geçiş sonrası Süryani adı yaygınlaşmış ve o
bölgede Hristiyan olan halka “Süryani” denmeye başlanmıştır. Yani Hristiyan
olmadan önceki isimleri Asurlular ve Aramiler olarak bilinmektedir. Buna
karşılık kökenlerinin tüm Mezopotamya halkına dayandığını görmekteyiz.
Bu bölgede yaşayan tüm halklar hemen hemen aynı örf ve adetleri benimsemiş,
aynı dili konuşmuş ve Hristiyanlığı kabul edip aynı dile mensup olmuşlardır.
Yeni isimleriyle birlikte de Süryaniler doğmuştur.
Süryani
adının nereden geldiğine dair pek çok varsayım vardır. Fakat bu varsayımların
tek ortak özelliği o bölgede uzun yıllar hüküm sürmüş bir kralın adından
gelmekte olduğudur. Süryani adının tam olarak nereden geldiği ve neden dolayı
kullanıldığı kesin olarak bilinmemektedir. Günümüzde en çok duyulan iki
varsayımı “Anadolu’nun Solan Rengi Süryaniler” adlı kitabın yazarı olan Yakup
Bilge’nin eserinde anlatılmıştır.
Suriye
adının o zamanın bölge hükümdarı Kilikos’un kardeşi Suros’tan geldiği
düşünülmektedir. Süryani ismi de Suros’tan türeyerek bugünkü şeklini
almaktadır. 11.yy’da yaşamış olan Arami kralı Suros’un yönettiği bölgenin adı
“Surisyin” olarak adlandırılmaktadır. Zaman geçtikçe sondaki “s” harfi düşerek
“Suriyn” olduğu ve yerleşik halkın adının da o şekilde anıldığı bilinmektedir.
Bir diğer varsayıma gelecek olursak Asurluların yaşadığı bölgeye “Asurya”
denmektedir. Zamanla “Asurya” ve “Asuryan” kelimeleri Aramca konuşan halkın
diline yerleşerek kullanılmaya ve daha sonra değişikliğe uğrayarak Asuroyo
olarak telaffuz edilmeye başlanmıştır. Günümüzde de “A” harfi düşerek Suroyo
yani Süryani olarak kullanılmaktadır.
ESKİ SÜRYANİ TARİHİ
Eski
Mezopotamya’da yaşayan milletlerin tarihi, Süryanilerin milattan önceki
tarihleridir. İslamiyetten önceki dönemde o bölgede yaşayan halklar
birbirleriyle daha çok kaynaşarak, o bölgede daha da yaygınlaşmışlardır. Buna
sebep olarak Aramilerin Mezopotamya’ya yerleşmeleri gösterilmektedir. Asur İmparatorluğu’nun
ve Babil Devleti’nin yıkılması ile birlikte de yeni bir durum oluşmuştur. Bu
durum tüm eski Mezopotamya halkları içinde büyük bir kaynaşma ortaya
çıkarmıştır. Bunun sebebi dışarıdan gelen bir yabancının, yaşadıkları bölgeyi
ele geçirmeye çalışmasıdır. Yabancıların himayesi altına girmiş olan bu halklar
aslında aynı dili konuşup, benzer örf ve adetlere sahip oldukları için kaynaşmaları
hızla devam etmiştir.
Aramiler de
bu arada Fırat ve Dicle nehirleri arasına girmeye çalışmaya başlamıştır.
Aramilerin saldırılarına uğrayan Asurluların nüfusu gittikçe azalmış, halk
köleleştirilmeye başlanmıştır. Fakat daha sonra bu saldırılar son bulup,
Aramiler Mezopotamya’da yerleşik hayata geçip, Asurlu halkıyla anlaşmaya başlamıştır.
Buna karşılık olarak Asur halkı da bu süre zarfında güçlenip Aramilere
saldırmış ve Aramiler Asur’un himayesi altına girerek bu iki devlet
birleşmiştir.
Hristiyanlığı
kabul edince bu iki halkın kaynaşmaları hızlanmıştır. Artık aynı dil, gelenek ve göreneklerin yanı sıra aynı
dine de sahip olmuşlardır. Buradan da Süryanilerin temelinin aslında Akadlılar,
Asurlular, Aramiler ve Babillilere dayandığını görmekteyiz. Böylece aynı dini
kabul ederek bu toplumlar büyük bir dinsel kültür ortaya çıkarmıştır. Eski
Mezopotamya ulusları birleşerek Hristiyanlık inancının esas alındığı Süryani
milletini doğurmuştur.
SÜRYANİ
TARİHİNDE BÖLÜNMELER
Süryani tarihinde önemli iki dönem vardır; Hristiyan
ve putperest Süryaniler.
Süryaniler Hristiyanlığı kabul etmeden önce putpereset bir hayat sürdürmüşlerdir. İsa’nın gelişiyle Hristiyanlık Mezopotamya’ya doğru hızla yayılmıştır. O dönemde Roma İmparatorluğu ve Bizans Hristiyanlık inancına dair etkin bir rol oynamıştır. Tanrı ve İsa ilişkisi üzerine çeşitli din fikir ayrılıkları çıkmış bunun üzerine Süryaniler batı (Diyarbakır, Antakya, Maraş, Urfa, Mardin, Midyat, Nusaybin ve Suriye) ve doğu (İran, Irak ve Hindistan) bölgesi Süryanileri olarak anılmaya başlanmıştır.
Süryaniler Hristiyanlığı kabul etmeden önce putpereset bir hayat sürdürmüşlerdir. İsa’nın gelişiyle Hristiyanlık Mezopotamya’ya doğru hızla yayılmıştır. O dönemde Roma İmparatorluğu ve Bizans Hristiyanlık inancına dair etkin bir rol oynamıştır. Tanrı ve İsa ilişkisi üzerine çeşitli din fikir ayrılıkları çıkmış bunun üzerine Süryaniler batı (Diyarbakır, Antakya, Maraş, Urfa, Mardin, Midyat, Nusaybin ve Suriye) ve doğu (İran, Irak ve Hindistan) bölgesi Süryanileri olarak anılmaya başlanmıştır.
Birlik ve
beraberlik anlayışı içinde etkinliklerini sürdüren Batı Süryanileri ve Doğu
Süryanilerinin kopma noktası olarak Kalkedon (Kadıköy) Konsili’nin büyük bir
rolü bulunmaktadır. (Konsil: Öğreti ve Kilise düzeni ile ilgili problemleri
çözmek üzere toplanan piskopos ve din alimlerinden oluşan kurul.)
Bizans, Doğu Süryanilerinin kurduğu
kiliselerde kendi görüşlerini empoze etmeye başlamıştır. Bu, ayrılığın en büyük
nedeni olarak görülmektedir. Bizans kilisesi patriği olan ve bu konsilin en
önemli ismi Mor Nastur’dur. Mor Nastur, İsa’nın doğası gibi konuları
incelemiştir. Mor Nastur’dan önce onun gibi birçok Süryani filozof, Bizans
otoriteleri tarafından bastırılmıştır. Mor Nastur’u savunan birçok kişi çeşitli
protestolarla seslerini duyurmaya çalışmıştır. Bunun üzerine Nastur sürgün
edilmiştir. Onu destekleyen kişilere de “Nasturi”
denmeye başlanmıştır. Nasturi diye damgalanan bu kişilere bir de İsa’yı inkar
ettikleri manasına gelen “çift doğa” kelimesi de eklenmiştir. Bu sırada da Batı
Süryanileri olarak adlandırılan Antakya Süryani Kilisesi de gün geçtikçe aldığı
baskılar yüzünden yok olmaya başlamıştır. Bu esnada Yakup Burdono adıyla genç
bir Süryani rahip ortaya çıkıp kiliseyi yıkılmaktan kurtarmıştır. Gerçekleştirdiği
üstün başarı sayesinde çok sevilmiştir. Bu da, Bizans tarafından pek hoş
karşılanmamış, daha sonra Yakubiler ismi
ile küçümsemek amacıyla anılmıştır. Yakubiler, günümüzdeki Süryani
Ortodokslardır.
Süryanilerin en önemli merkezlerinden biri olan Deyrulzefaran Manastırı rahibi Raban Gabriel Akkurt ve Mezopotamya ovasına açılan devasa kapı .
Bu olaylar
sonrası Bizans İmparatoru Markian’dan korkan bir grup Süryani, Kadıköy
Konsil’inin kararlarını kabul etmiştir. Bunlara da “Malkoye Melkit” denilmeye başlanmıştır. Süryanice “kralın yandaşları” manasında kullanılmaktadır. Arap istilasından sonra dillerini Süryanice'den
Arapça'ya çevirmiş ve Bizans kilisesinden ayrılmışlardır. Malkoye Melkit’ler günümüzde
Rum Ortodokslardır.
Zamanla bu topluluk içerisinde bir başka
bölünme daha olmuştur. “Maronit
Patrikliği” adı altında kurulan bu bağımsız gruba mensup üyeler de Maruniler
olarak anılmaya başlanmıştır.Nasturilikten
zamanla kopan Kıbrıs Nasturi Metropoliti Timotheos ve onun düşüncelerini
benimseyen gruba da “Keldani” denilmiştir.
18.Yüzyıl
içinde Antakya Süryani Kilisesi bir bölünmeye daha şahit olmuştur. Bir grup
Süryani Papalığa bağlanarak “Süryani
Katolik” adı altında bir grup kurmuşlardır. Papalığa bağlanmak isteyen bazı
Süryaniler, yapılan patrik seçimlerini fırsat bilip eşit oy çıkartıp bölünmeye
gitmişlerdir.
19.Yüzyıl
içinde Protestanlık hakkında Amerikalı ve İngilizlerin yaptığı çalışmalar
sonucu Süryani Protestan grubu da
ortaya çıkmıştır.
Bir de başka türde parçalanmalar da olmuştur. Bunlar,
İslam dinine geçen Süryanilerdir. Bu topluluklara Mhalmi adı verilmiştir. Mardin ve çevresinde yaşamakta ve tüm
yerleşmelerin adı Süryanice konulmuştur. Köylerde bulunan birçok cami geçmişte
kilise olarak kullanılmıştır. Geçmişten gelen çeşitli gelenek ve göreneklerini
hala sürdürmektedirler.
Süryaniler tarih boyunca birçok nedenden
sürekli olarak kendi aralarında bölünmüştür. Bu sebeptendir ki güçlerini
bölünerek kaybetmişlerdir. Fakat buna rağmen bugüne kadar kendilerine has kültürlerini, örf ve adetlerini sürdürmeyi başarabilmişler ve Süryani kültürünü terk etmemişlerdir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder